059–Kilise Harekete Geçti

Font Size :
Dark Mode
Reset Mode




059–Kilise Harekete Geçti




Çevirmen: Bakakuun
.
.
.
İblis Grucius Ormanda devriyesine devam ederken birden bire aldığı telepatik mesaj kafasını karıştırdı.
[Hm? Bir şey mi oldu?]
Ön Saf Birliği’ne üye olan silah arkadaşları, hakkında endişelenerek aynı anda birden sordu.
Bu iyi kalpli insanlar, benim iblis olduğumu bile düşünmüyorlar.


Grucuis onlara bakarken farkında olmadan gerçek arkadaşlığın illüzyonunu görüyordu.
[Bir şey yok, iyiyim.]
Bu şekilde cevap verdim ve hepsi rahatladı.
Şimdilik hiçbir şey ters gitmedi, bu gidişat akıl almaz.
Şimdi telepatik mesajın içeriğini alıyorum.
(Grucius! Bu acil bir durum. Zamanı gelince, kendi kanaatin doğrultusunda hareket et! Şu anda savaş halindeyiz. Eğer galip gelirsek tekrardan iletişim kuracağım. O zamana kadar, özgürsün!)
Şüphesiz, bir şeyler oluyor.
İlk kez İblis Lordu Karion’ un sesinde paniği hissettiğim.
Düşmanı da kim acaba?
Bu rahatsız ediciydi ve başka bir şey düşünemiyordum.
Ne yapsam ki? Kendi kararlarımı almamı söyledi ama aklıma alabileceğim önlemler gelmiyor.
Bundan sonra ne olur ne olmaz telepatik bir şekilde iletişim kurmayı denedim ama hiçbir şey olmadı.
Grucius’ un kalbi endişe ile yavaş yavaş kaplanırken huzursuzluğunu takım arkadaşlarına belli etmemek için dikkatli davranıyordu.
* * *
Haberleri aldıktan sonra İblis Lordu Clayman’ ın yüzü mutluluk içerisindeydi.
Milim’ in aklını çelmeye çalışan Karion’ du ama nedense bir kapışmaya dönüşmüştü karşılaşmaları.
Bu iyi, cidden, rahatsız edildikten sonra merhamet gösterecek İblis Lordlarının sayısı azdı.
Rapora göre, Milim Karion’u üstün savaş yetenekleri ile ezip geçmişti ve hatta Morotomo Kraliyet Şatosunu da yerle bir etmişti.
Diye bildirdi çayını nazikçe içerken Frey.
Frey haricindeki İblisler de aynı şeyi bildirmişti.
Şüphesiz, İblis Lordu Karion ölmüştü. “Mutlak Güç”’ (Milim Nava) e sahip olduktan sonra Karion gibi güçlü bir İblis Lordu bile bir problem değildi.
Makai’ i (İblis Dünyasını) yöneten 10 yüce İblis Lordu, aralarında benim de dâhil olduğum 1. Grup olarak sınıflandırılmış üç şahıstan, şimdi biri eksilmişti.
Dahası, mutlak gücü tehdit etmeye çalışması ve Karion’ un son anları iyi bir propaganda (reklam) olacak.
[Kukuku, her şey tıkır tıkır gidiyor, planlandığı gibi.]
[Ara? Öyle mi? İşe yaradığıma sevindim.]
Frey ayağa kalktı ve Clyaman’ e katıldığını ileten bir cevap verdi art niyeti olmadan.
[Geri döneceğim, ama Milim hakkında ne yapacağız? Kapışmaya bakılırsa, sakinleştirmeye çalışacak her hangi bir İblis lime lime edilecektir?]
Tsk (hoşnutsuzluğu belirten fonetik). Yüzünde hoşnutsuzluk ile Frey Clayman’ e baktı.
[Büyük olasılıkla bunun icabına senin bakmanda bir sıkıntı olmayacaktır. Sonuçta, sen ve Milim arkadaşsınız, öyle değil mi? Bunu sana bırakıyorum, lütfen kabul et. Eğer benim kalem yok edilirse, kalbim buna dayanmayacaktır.]
Bu tür kelimeleri işitince, Frey [Yare, yare] (of of) derken kafasını salladı.
[Ben de evimi kaybetmek istemesem bile mi? Yani, ne dersem diyeyim bir şey değişmeyecek, değil mi?]
[Anlaman çok iyi oldu. Gidebilirsin!]
Bu tavrı artık Frey’i eşiti olarak görmediğini, hükmettiği diğer hizmetçileri gibi gördüğünü belli ediyordu.
Frey yüz ifadesinde rahatsızlığını belli eden mimikler göstermedi, Clayman’ e iğneleyici bir bakış attıktan sonra ayrıldı.
Frey’ in gittiğinden emin olduktan sonra Clayman’ in yüzünde bir gülümseme daha belirdi.
Her şey iyi gidiyordu.
Her şey “onun” planına göre devam ediyordu.
Bir kehanetten farklı olarak, işler her zaman planlandığı gibi gitmezdi ama sorunsuz bir şekilde ilerlemeler kat edilmeye devam ediliyordu.
Planın orijinalinde, Ork Lordu yeni İblis Lordu olarak adlandırılacaktı, bu planı desteklemesinin nedeni o bahsi geçen İblisi kontrol edebilmek içindi.
Çıkarlarımız kesiştiğinden birlikte çalışmaya karar verdik. Plan başarısız olsa bile, kayıp olmayacak.
Ama sonra, şüpheli bir canavar ortaya çıktı ve bir canavar şehri inşa etti. Bu bilinir bilinmez plan bunu lehine kullanabilmek için değiştirildi;
Ortak çıkarlarımızı bir yem olarak kullanarak, şehirdeki canavarları birer yem olarak kullanarak.
Yeme diş geçirilmişti ve şansa bakın ki diş geçiren en güçlü İblis Lordu idi.
Clayman planını harekete geçirdi, öncelikle, çoklu bariyeri etkisiz kıldı.
Sonra, her zamanki gibi, periyodik raporuna devam etti.
Güvenilir bir partner,
Gerçek efendiye bağlılık yeminini etmişti…
* * *
Ön Saf Birliği’ ne katıldığından beri her gün Myulan için aşırı yoğun geçiyordu.
Şaman pozisyonunu elde etmesi boş gezeceği anlamına gelmiyordu. Bazen karanlık sanatlar hakkında meraklı olan biri geliyordu ve onları eğitiyordu.
Eğer (öğrenmek istedikleri) basit lanetlerse, bunu onlara öğretebilirdi. İblis olmadan önce normalde bir cadıydı. İnsanlar tarafından kullanılan lanetleri öğretmek basit bir görevdi.
Esas meşgul olmasının nedeni sahip olduğu başka bir pozisyondan kaynaklanıyordu, sorumlu subay olarak atanmıştı.
Evvela, daha yeni katılmış birine subay rütbesini atamak iyi bir fikir değildi…
(Bir iblise güvenmiş olmaları, bu insanlar fazla iyi yürekli!)
Kelimelere dökecek olsaydı büyük olasılıkla gözlenimleri bu olurdu.
Müfrezelere Canavar Şehrinde buluşmaları için emir veriyordu ve yüzbaşına rapor ediyordu durumlarını, bütün bunları tek başına yapıyordu.
Yine de bütün bu rahatsızlığın içinde aynı zamanda bir sürü düşünce geziniyordu kafasında.
Uzun bir süre sonra insanlar ile tekrar sosyalleşmek eski ve unutulmuş duygularını su üzerine çıkarıyordu.
Ve
[Myulan, senin için uygun mu? Lütfen cevabını vermekte çok gecikme!]
Dedi flörtleşen adam, Myulan Youmu’ ya baktı.
Başından beri, Ön Saf Birliği’ ne sızdığım andan itibaren bakışlarını hissetmiştim.
Fark edilip edilmediğimizi anlamak için tetikteydim ama Grucius bir şey fark etmediğini söyledi.
Ne oluyor? Bunu düşünürken Youmu bana doğru baktı, gözlerimiz kesiştiğinde utanç içinde gözlerini kaçırdı.
Ama son zamanlarda sadece davranış şekli değil, konuşma tarzı da flört ettiğini ima ediyordu.
Youmu,
[Seni seviyorum. Lütfen benimle çık! Kesinlikle mutlu olacaksın, söz veriyorum!]
Dedi.
Açıkça belli etti.
Normalde önemsemeyen bir havası olmasına rağmen aslında ciddiymiş. Şimdiye kadar bir şey yapmadı.
Genç bir kız olduğum zamanlar, 700 yıl öncesi, o zamanki anılarımı çok iyi hatırlayamıyorum, insanlarla sosyalleştiğim hatıralara sahip değilim.
Dürüst olmak gerekirse, aşk denen şey hakkında hiçbir tecrübeye sahip değildi,
Mutluluktan çok endişe vardı kalbinde. Dahası…
(Mutlu olacağıma söz veriyor…
Kalbimin Clayman’in parmakları arasında olmasına rağmen. Yapamam,
Olmaz! Ayrıca…
Nasıl olur da bir insan bana âşık olabilir?)
Sonunda, cevabını erteledi.
Reddediyorum! Diyordu mantığı ama nedense bunu söyleyecek cesareti toparlayamıyordu.
400 yıldır bir İblisti ama bunun gibi bir güvensizliği ilk defa hissediyordu.
Bu durumdayken, Clayman temasa geçti.
İblis Myulan için Clayman sadakatinin hedefi (amacı) değildi.
Eğer mümkün olsa, bir üçkâğıt yapmaya sakınmazdı.
Ancak, sinsi bir İblise karşı bunun gibi bir şans elde edemeyecekti.
En son rapor ettiğinden Clayman’ in ilginç olarak mutlu bir ruh halinde olduğunu hatırladı ve bu onu rahatsız hissettirdi.
Büyük olasılıkla başka bir plan düşünmüştü.
Maalesef buna karşı bir önlemi yoktu, açıkça karşı gelebileceği bir şey değildi.
Bir kimse mutsuz hissetse de kendi kendisini kurtaracak bir yöntemleri yoksa bunun hakkında rahatsız hissetmek doğaldı.
Ve birden bire bir mesaj aldı,
(Sağlıklı gözüküyorsun. Topladığın bilgiler sayesinde plan sıkıntısız ilerliyor. Aferin. Senin için kalbine göz kulak oluyor olmama rağmen, yakın bir zamanda geri verebilirim – gibi düşünüyorum.)
Ani bir teklif.
Myulan birden bire neşeli hissetti. Ama panikleyemezdi, bu iyi olmazdı.
Rakibi bir İblis Lordu idi. Hizmetçilerini bile utanmadan kandırıyordu, kesinlikle Kukla Ustası ismine yaraşır bir şekilde yaşamını devam ettiriyordu.
(Vay! Çok teşekkür ederim!)
Bu verilmesi doğru cevap olurdu.
(Dikkatli olmana gerek yok. Ne? Yapmanı istediğim son bir şey daha var. O zamana kadar,
Barışçıl hayatının keyfini çıkar. Pekâlâ, o zaman görüşürüz.)
Myulan cevap veremeden konuşmasını bitirdi Clayman ve aradaki bağlantı koptu.
Bu bir tuzak mıydı? Kontrol etme imkânı yoktu.
Şimdiye kadar yaptığına devam ederek, sadece emirlere uydu.
Ancak, eğer serbest bırakılırsa…
(Acaba onu kabul eder miydim?)
Göğsünde tedirgin edici bir his ile Myulan işine devam etti sanki hiçbir şey olmamış gibi.
* * *
Sakaguchi Hinata şekerlemesinden uykulu bir şekilde ayıldı.
Ona özenle hizmet eden Nicolas bir fincan kahve getirdi.
[Ah, uyandın mı?]
Kardinal Nicolas Spertus,
Batı dininin en tepesinde yer alan, kutsal, dokunulamaz, Kutsal Ruberios Krallığının Papası.
Hinata için bu bahsi geçen şahıs evcilleştirilmiş bir köpek kadar sadıktı.
Geçen gün aynı yatağı paylaştılar ve hatta akşam ona refakat etmesine bile izin verdi.
Yorulmadan, vücudunu yalayarak temizleyen Nicolas’ a baktı.
(Cidden, bir köpek gibi.)
Hinata’ ya sanki bir tanrıça ve ya azize taparmışçasına tapıyordu. Salak, diye düşündü Hinata.
(Yemek yedikten sonra ben bile tuvalete çıkarım – Bir yıl sonra yaşlanmam doğal – Vücudum sonsuza kadar güzel kalmayacaktır, bu adamın baktığı ve gördüğü şey yalnızca bir fantezisi, bir illüzyon.)
Vücudunu arzuluyordu, değersizdi bu Hianta için.
Ben bile bu bedenin o kadar değerli olduğunu düşünmüyorum, onunla istediği şeyi yapabilir.
Hinata için, vücudu sadece birini kendi tarafına geçirmeyi sağlayacak bir araçtı.
Başka bir değeri yoktu gözünde.
Tabi ki Hinata da şehvete sahipti. Cinsel olarak duygusuz (ilgisiz) değildi. Öyle olsa bile, bu neyi değiştirirdi ki?
Sadece onay verdiğim birkaç erkek bedenimi istediği gibi kullanabilir.
Ancak, nefret ettiğim erkekler aynı şeyi yaparsa affedilmeyecektir.
Yani,
(Sonuç olarak, Nicolas’tan nefret etmiyorum, öyle mi?)
Aslında, çevresindeki insanlar onu anlayamıyordu.
[Pekâlâ, kahvaltı hazır. Ne yemek istersin?]
Tatlılar birden bire önüne sunuldu.
Nicolas, bir başkası için kahvaltı hazırlayarak sunuyordu, bu kimsenin hayal edemeyeceği bir kesitti.
Çünkü Nicolas’ ı tanıyan bir kimse onu kibirli, egoist, soğukkanlı, bir aziz maskesi altına bürünmüş biri olarak betimlerdi.
[Ah, Tamam. Teşekkür ederim.[
Hinata normal bir şekilde cevap verdiğinde Nicolas keyif içinde kafasını salladı.
Ve ikili kahvaltı ettiler.
Uzun bir zamandan sonra, yemek lezzetli geldi.
[Ah evet, sana rapor etmem gereken bir şey var, bu biraz önce bir casusun getirdiği bir bilgi.]
Yemeklerini bitirildikten ve rahatladıktan sonra Nicolas Hinata ile konuştu.
Eğer tarafında tutmak istiyorsa yapılması kaçınılmaz bir şeydi bu.
Hinata, değerli siyah saçını sağa ve sola tarağı ile tararken Nicolas’ a baktı.
Yuvarlak güzlüklerini masadan aldı ve taktı,
[Duyalım bakalım.]
Kısaca sordu.
Artık odanın içinde güzeller güzeli “Papa’ nın direk emirleri altında çalışan Şövalye Muhafız Birliği’ inin” lideri vardı.
Yüzünde her zamanki gibi soğuk bir ifade yer alıyordu.
Rahatlama zamanı sona ermişti.
Nicolas edindiği bilgileri paylaşmaya başladı;
Yüce Jura Ormanı’ nın içindeki canavarların kargaşasından ve canavarların inşa ettiği şehirden bahsetti.
Ek olarak, bazı ülkelerin bu şehir ile ticarete başladığı da bu bilgiler arasında yer alıyordu.
[Ne dedin? Bu canavarlar Kilise’ nin dini (kutsal) inançlarını alt üst ettiler ve insanlığın ortak düşmanları…]
Hinata mırıldandı, Nicolas buna kafa salladı.
[Doğru, ne yapacaksın?]
[Fumu… Aynen…]
Hinata derin düşüncelere dalmıştı.
Onları yok etmek kolaydı ancak eğer bir sıkıntıya neden olmuyorlarsa kendi hallerine bırakmak insan doğasıydı.
En azından daha insanlar ile iletişime geçemeden yok edilmeleri ile her şey sonlandırılacaktır.
[Yalnızca bekleyip göreceğiz. Ancak, bu şehrin savaş potansiyelini inceleyin ve ezebileceğimiz bir güç olduğundan emin olun! Kilise olarak bir yerden bir istek gelmedikçe harekete geçemeyiz. Yani, eğer bir sıkıntı çıkmazsa, çıkarmamız yeterli olacaktır…]
Bu şekilde bir karara varıldı.
Hinata’ nın düşüncelerini duyduktan sonra Nicolas kafa salladı.
[Birinin incelemesini sağlayın!
“Kanlı Gölge” yi harekete geçireceğiz!]
Kanlı gölge sürülmüş bir şövalye idi; yüksek savaş yeteneklerine sahip avamları katletmiş seri bir katildi.
Tanrı, Kilise ve Papa’ ya bağımlılık yemini etmiş aşırı uç görüşlere sahip birkaç insan vardı.
Ancak, üstün yeteneklere sahipti ve Kilise’ nin öyle kolayca elinden çıkarabileceği birisi değildi.
Durumdan aşırı derecede tiksinen Hinata için Papa komik bir benlikti.
Akılcı (Rasyonel) Hinata için Tanrı’ nın bu durumu yargısız kabullenmesi salaklığın bir sembolü idi.
Hİnata’ nın Tanrı’ nın adaletini koruyan bir pozisyonda olması da ironikti.
[Öyle mi? O zaman sana bırakacağım. Kilise’ nin disiplinini (öğretilerini) unutmaman en iyisi olacaktır.]
Bu harekete geçilecek zaman değildi.
Bilgi toplamayı sana bırakıyorum. Ayrıca bundan elde edeceğimiz bir şey olabilir.
Buna karar verdi.
Sonuç olarak, kana susamış tazının tasması çıkarıldı.
☾☽☾☽☾☽☾☽☾☽☾☽☾☽☾☽☾☽☾☽



Önceki Bölüm |          | Sonraki Bölüm